Türkiye’nin güncel problemleriyle ilgili temel eserler ortaya koymuş,
çeşitli sivil toplum kuruluşlarını ve yayın organlarını kurarak bilimsel ve
felsefi birikime katkıda bulunmuştur. Fındıkoğlu’nun Türk sosyolojisine önemli
bir katkısı da çeşitli yönlerdeki uygulamalarını göstererek bütüncü yaklaşımı
temellendirmeye çalışmasıdır. Bir diğer önemli katkısı, tarihî bakış açısıyla
Türkiye’de çeşitli olguları, kuruluşları ve disiplinleri inceleyerek temel
eserler ortaya koymak ve bilimsel birikime katkıda bulunmak olmuştur.
Sosyolojinin KonusuFındıkoğlu’na göre eski ya da yeni sosyolojinin konusu “toplum (cemiyet)”dur. Sosyoloji toplum bilimidir. Sosyal realite (gerçeklik), realiteler serisi içinde ayrı bir varlığa sahiptir. Realite âlemi bir bütün olarak toptan göz önüne alındığında, onun sosyal parçası, diğer parçaları ile karmaşık ilişkiler içindedir. Dürerim, sosyolojinin metodunu açıklarken sosyal olguların bir nesne, şey gibimle alınması kuralını koymuş, sosyal kurumların büyük bir bölümünün bize önceki nesiller tarafından hazır olarak bırakıldığını belirtmiştir. Fındıkoğlu sosyolojinin konusunu açıklamak için Altınova adlı bir Türk şehri hayal eder. ( Fındıkoğlu 1971, s.113-116)
Araştırmacı bu şehirde gezerken Altın ovalıların Türkçesinde örf ve âdetlerinde, edebî ve estetik zevklerinde farklılık gözler. Ameleler, öğrenciler, memurlar, askerler, emekçiler gibi farklı toplum kesimleri vardır. Araştırmacı bu şehirden ayrılıp tekrar döndüğünde Altın ovalıların amele hayatı, burjuva hayatı, eğlencesi, şivesi, zevkleri, örf ve âdetlerinin bu olaylara katılan fertlerin varlıklarından ayrı bir realite teşkil ettiğini görür. Bu şehrin estetik zevki, bu zevki duyan fertlerin doğup ölmelerine ve başkalaşmalarına rağmen bir süre aynı kalmaktadır. Ortada değişmeyip nesilden nesille devredilen bir şey var. Bu şey yahey çeşit gelenek gibi donmuş bir görünüş taşır ya da estetik zevk ve dinî duygularda olduğu gibi oldukça akıcı bir şekilde görülür. Fındıkoğlu’na görende tasarlanan uzun bir zaman içinde aynı kalan Altınova’daki sosyal realitenin bu realite havası içinde yaşayan fertlerden ve iradelerden bağımsız bir çeşit kolektif şuur olaylarının varlığını kabul etmek gerekir. Askerler değişmekte, ordu Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu (1901-1974)Türk sosyolojisinde Ziya Gökalp ve Prens Sabahaddin ile başlatılabilecek kronolojik zincirin Mehmet İzzet’ten sonra gelen halkasını teşkil eden Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, 1901 yılında Erzurum’un Çamlı yamaç köyünde doğmuştur. Ziya Gökalp ve Türk Aile Hukuku üzerine hazırladığı Doktora çalışmasını 1935 yılında Strazburg’da tamamlamıştır. 1934 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ile iktisat Fakültesinde görev yapmıştır. İçtimaiyata Giriş (1944), Hukuk Sosyolojisi (1944), Metodoloji(1945), içtimaiyat Dersleri- Sosyoloji Doktrin ve Kolları (1971), iktisat Sosyolojisi Bakımından Sosyalizm I ve II (1976a ve b), onun 3000’inüzerindeki yayınından sadece birkaç adedidir. Fındıkoğlu’na göre eski yâda yeni sosyolojinin konusu “toplum (cemiyet)”dur. Sosyoloji toplum bilimidir. Durmaktadır; dindarlar değişmekte din ve cami yaşamaktadır; ameleler değişmekte amele sınıfı durmaktadır... Tek tek askerlerin dışında bir ordu realitesi, de-gişen memurların dışında bir memurluk realitesi, değişen amelelerin dışında bir amelelik realitesi vs. vardır. Fındıkoğlu’na göre sosyolojinin asıl konusu olan realite budur. Fakat bir kere bu realitenin içine giren sosyolog, sonradan onun düşündüğünden daha fazla derinleştiğini görecektir. Altınova Araştırmasını tasarladığı uzun sürenin sonuna getirdiği zaman, şehrin düzeninin, kurumlarının ve âdetlerinin dengesini bozan dönüşümlere tanık olacaktır. Sınıf ve tabakalar düzeni bozuluyor, boşanmalar çoğalıyor, okullaşma düzeyi yükseliyor. Fındıkoğlu sosyal realitedeki bu değişmeleri organizmaca-evrimci bir görüşle açıklamaya çalışıyor.